Yazımızın başlığına bakan “millî mu’terizler” hemen itiraz edecek; “Tıbbın da millîsi mi olurmuş. Tıp beynelmilel bir değerdir” diyeceklerdir. O itirazcılara cevap vermek maksadıyla değil, nicedir sinemizde sakladığımız bu mühim konudaki görüşlerimizi açıklayacağız:
Şu koronavirüs hâdisesiyle görülmüştür ki tıpta “büyük oyunlar” dönmektedir. Şeytan suratlı Bill Gates, çok büyük aşı fabrikaları kuracaklarını söylemektedir. Aşı ile şimdiye kadar eşek yüküyle para kazanmışlardır. Kaç milyar dolar kazandıklarını en iyi kendileri bilir. Onlar tıp konusuna bu gözle bakıyorlar: Para… Para… Para… Daha çok para kazanmak, kazanmak… Onlarda hastalar için merhamet duygusu geçersizdir. Hasta demek, kazanç kapısı demektir. Onlar hastaya otomobil tamircisinin arabaya baktığı gibi bakarlar. İşte “Millî Tıp” konusu tam da bu noktada devreye girmektedir.
Bizde hastaya, “ŞEFKAT” ile bakmak esastır. Hasta yakınları, hastayı tanıyanlar, hekimler ve bütün sağlık personeli hastaya bu gözle bakarlar. Bir de “BİZDE” yani Müslümanlarda, hastayı ziyaret etmenin sevabı çok büyüktür. Hasta, sevap elde etmek için ziyaret edilir ve hasta bu ziyaretten çok memnun olur ve moral kazanır. Hekim hastaya, Cenab-ı Hakk’ın “Şâfi” ismine âyine olduğu için, peşinen teşekkürle yaklaşır. Daha sonra hastayı tedavi için elinden gelen gayreti gösterir. Hastabakıcılar da aynı şekilde hastaya şefkatle yaklaşırlar. Onlar hastaya hizmet etmenin sevap olduğunun şuûrundadırlar. İşte “Millî Tıbbın” temel esası budur.
Batı’da ilaç, bir “sanayi” halini almıştır. Her ilacın yan tesiri vardır ve bu tesirler prospektüste belirtilmiştir. Bu “yan tesir” bazen bir düzineyi geçmektedir.
Bizde “kâinat eczahanesinden” alınan ve bitkilerden elde edilen ilaç esastır ve yan tesiri hiç yoktur. Şimdi bu tıp çeşidini Çin kullanmakta ve bitkilerden ilaç elde etmektedir.
Bir defa “bizim tıpta” koruyucu hekimlik ve bağışıklığın güçlenmesi esastır. Yenen içilen şeylere çok dikkat edilir. Helal, temiz, hijyenik ve organik olmasına dikkat edilir. Bu bakımdan “hastalık” nâdir görülür. Meselâ ben dedemin doktora gittiğini bilmem. 90 yaşında vefat edinceye kadar çok sağlıklı bir hayat geçirmiştir. Batı kaynaklı sözde “uzmanlar”; “Tereyağı yemeyin, zeytinyağı kullanmayın, kuyruk yağı yemeyin” derken, katı yağları, GDO’lu ürünleri teşvik ederken, dedem, koyunun kuyruk kısmını da kaşıklayarak yemiş, evimize tereyağı ve zeytinyağından başka yağ sokmamış, bizlere abur cubur yemek yerine; kendi yetiştirdiği baldan, pekmezden, helvadan yememizi tavsiye etmiş, cebimize kuru üzüm, koymuş, kış geceleri Antep usulü şirelerin çıkarılmasını (sucuk, pestil, dilme, ceviz, fıstık, vs…) istemiştir.
Bizim tıp fakültelerinde Batı’nın parayı esas alan tıbbın yanı sıra “Millî Tıbbın” da okutulmasını tavsiye ederim. Mesela bizde “uzmanlaşmış” kırık-çıkıkçılar vardır. Ortopedi bölümünde okuyan talebelere, hatta bölümün uzman hekimlerine bizim kırık-çıkıkçıların tecrübesinden faydalanmaları tavsiye edilmeli, bu tedavi metotları öğretilmelidir.
Bizde halk hekimlerinin kullandığı pek çok tedavi metodu ve şifalı otların kullanılması usulü vardır. Mesela ben merhum anacığımdan bilirim; göbek düşmelerini tedavi ederdi. Abur cubur yiyip de karnımız ağrıdığında “per yavşanı” diye bilinen otu kaynatıp bize içirirdi. Tadı acıydı, ancak Allah’ın izniyle şifa bulurduk. Bir defasında boynumu çeviremez, yerimden kımıldayamaz olmuştum. Namazları oturarak kılıyordum. Yine anacığım imdadıma yetişti ve bardağın içerisine gazete kâğıdını yakıp üç-beş yerden sırtıma “bardak vurdu” Allah’ın izniyle iyileştim. Demem o ki, “halk hekimlerimizin” kullanmış olduğu metotlar da tıp fakültesinde öğretilmeli ve bu bilgilerin kaybolup gitmesine izin verilmemelidir.
Biz kendi ilaç fabrikalarımızı kurmalıyız. Bitkilerden ilaç yapmayı geliştirmeliyiz. DSÖ’ye, “Sen git Bill Gates’le çalış! Bize dokunma. Gölge etme, başka ihsan istemez!” diyebilmeliyiz.
“Millî Tıbbın” esası, bilgiyi şefkatle yoğurmaktır. Hastaneleri çoğaltmak değil, mümkün mertebe hastaneye muhtaç etmeyecek tedbirleri almaktır. Sanayide, teknolojide olduğu gibi, tıpta da her şeye para gözlüğüyle bakan Batı’dan farklı tıp ilmini geliştirebiliriz. Biz burada akla kapı açmaya çalıştık. Ârif olana bir katre yeter…