Hukuk bir devletin temelidir. Bizim ecdadımız, dünyanın en büyük devletlerini kurmuş, bu devletler de dünyanın en büyük hukuk sistemini hayata geçirmişlerdir. Mesela Selçuklu Devleti’nde… Mesela Osmanlı Devleti’nde… Hele Osmanlı Devleti’ndeki hukuk sistemi bütün dünyaya parmak ısırtmıştır. Öyle bir sistem ki yetmiş iki buçuk milleti adalet şemsiyesi altında mükemmel şekilde idare etmiştir. Osmanlı Devleti hukukta “ithal ürüne” zerre kadar iltifat etmemiş, meşhur âlimler ve hukuk adamları, hukukta ithalata gidilmesini hoş görmemiş, hatta bu ithalatçı zihniyeti şiddetle tenkit etmişlerdir. Zenbilli Ali Efendi’nin Kanunî Sultan Süleyman’ı tenkit etmesi gibi. Hem de şöyle böyle değil. Çok ağır ifadelerle…
Tarihî vak’adır: Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa’dan bazı kanun maddeleri almış ve uygulamaya başlamıştır. Zenbilli Ali Efendi padişahın bu hareketine çok içerlemiştir. Tepkisini belli etmek için fırsat kollamaktadır. Kanuni İstanbul’a kırk çeşme sularını getirtmesiyle ilgili düşüncesini sorunca, Zenbilli Ali Efendi taşı gediğine kor. Bediüzzaman Hazretlerinin eserlerinden “Sikke-i Tasdik-i Gaybî”de yer alan ifadesiyle takdim edelim. (S. 161’de): “Hakikatli bir latife: Sultan Süleyman-ı Kanuni, kesretli kırk çeşme sularını İstanbul’a getirdiği vakit, Şeyhüiislam Zenbilli Ali Efendi ona demiş: ‘Hilaf-ı Şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir b.k s.çtın ki; o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse, yüz senede temizleyemez.”
Kanuni’nin aldığı kanunlar birkaç maddelikti, sonraki yıllarda bu ithal hukuk maddeleri çoğalacaktı. Tanzimat’ın ilanıyla birlikte, ithal hukuk yağmuru başladı. Avrupa ülkelerinin bastırmasıyla, eğitim sahasında yeni kanunlar çıkarıldı ve ecnebilerin okul açmasına, vakıf, dernek ve sivil toplum kuruluşları teşekkülüne izin verildi. Kısa zamanda, Amerika, İngiltere, Almanya, İtalya ve Fransa başta olmak üzere birçok ülke 600’den fazla azınlık okulu ve sözde yardım dernekleri açtılar. Bütün bu müesseselerde, misyonerlik faaliyetleri ile Osmanlı Devleti’nin en itaatkâr unsurlarından Ermenileri terörist ve ayrılıkçı yapma faaliyetleri yürütülüyordu.
Yine o yıllarda, yine Avrupa ülkelerinin bastırmasıyla, mürtetlerle ilgili kanun maddesi değiştirildi. İslam hukukuna göre mürtetlerin hakk-ı hayatları kaldırılmakta ve idam edilmekte idiler. Avrupa ülkeleri, ülkemizdeki faaliyetleri neticesinde binlerce Müslüman’ın İslamiyet’i terk edip Hıristiyanlığı seçeceğini ümit ediyorlardı. İşte öylelerinin can güvenliğini sağlamak için idam hükmünü kaldırtıyorlardı. Mürtetlerle ilgili hükmün kaldırılmasından sonra, koca ülkede, bir tek Maraş’ta Mustafa isimli bir şahıs mürtet olmuştur.
Sonraki yıllarda ithal kanunlar alabildiğine çoğalmıştır. Hele Avrupa Birliği’ne girme sürecinde binlerce kanun maddesi alınmıştır. O maddeler ülkemizde çok ciddi sıkıntılara ve sancılara yol açmıştır. Yine imzalanan anlaşmalarla, hukuk mevzuatı AİHM’nin denetimine ve yargılamasına açık hale getirilmiş. AİHM, ülkemiz aleyhine binlerce karar vermiş, ülkemiz milyonlarca Euro tazminat ödemek durumunda kalmıştır.
Avrupa Birliği, ülkemizin Avrupa Birliği normlarına uygun hukuk tanzimatını yetersiz görmekte, ülkemizden yeni yeni taleplerde bulunmaktadır. Vakıa şudur: Ülkemiz, şimdiye kadar Avrupa ülkelerinden belki de dünyada en çok hukuk ithalatı yapan ülkedir. Uğur Mumcu bu trajikomik durumu, bir gülmece dergisinden alıntılayarak şu şekilde ifade etmişti: “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimdir? Bir gülmece dergisindeki şu tanım olayları yeterince sergiliyor.
Türk vatandaşı tanımı. Diyor ki; Türk ne demektir? Türk vatandaşı kimdir? Türk vatandaşı, İsviçre Medeni Kanunu’na göre evlenen, İtalya Ceza Yasası’na göre cezalandırılan, Alman Ceza Mahkemeleri Yasası’na göre yargılanan, Fransız İdare Hukuku’na göre idare edilen ve İslam Hukuku’na göre gömülen kişidir.” Buradaki ifadeler ne derece doğrudur? Gülmece dergisinde yayınlandı diye gülünüp geçilmeli midir, yoksa üzerinde durulup düşünülmeli midir? Yılların tecrübesi ile şu husus net bir şekilde dile getirilebilir: İthal hukukun bedeli ağır olmaktadır. Hem de çok ağır… İstanbul Sözleşmesi ile bunu görmedik mi?..