Bir devletin hür ve müstakil olmasında, medyanın ve haberleşmenin “millî” olmasının payı ve rolü çok büyüktür. “Millî”den kastımız bütünüyle “yerli” olmasıdır. Yani yabancı sermaye bulaşmamış olacak, yabancı lobilerin tesirinde olmayacak, bütünüyle bu toprakların değerleriyle yoğrulmuş olacak ve bütünüyle bu vatanın ve bu vatan toprakları üzerinde yaşayan halkın menfaatlerini düşünecek. Tıpkı ordumuzun ve Mehmetçik’in vatan müdafaası yapması gibi, medya vasıtasıyla vatan müdafaası yapacak.
Avrupa’da yazılı medya 17. yüzyıl başlarında faaliyete başlamış, radyo yayını 1906’da, televizyon ise 1926’da faaliyete geçmiştir. Bizde yazılı medya yaklaşık iki asır sonra sahne almıştır. 1831’de Takvim-i Vakayi’nin yayınlanmasından sonra Ceride-i Havadis, Tasvir-i Efkâr ve diğer gazeteler yayınlanmıştır. O günden bugüne bata çıka yüzlerce, binlerce gazete ve dergi yayınlanmış, TRT’den sonra özel radyo ve televizyon kurulmasına izin verilince yüzlerce radyo ve televizyon yayın yapmaya başlamıştır. İnternetin devreye girmesiyle “sosyal medya” tabiri dilimize girmiş ve yayıncılık çok daha girift ve kontrolü zor hale gelmiştir.
Biz, “millî medya ve haberleşme” üzerinde duracağız. “Millî medya ve haberleşmede” yerli sermaye ve bütünüyle yerli “sahip” çok mühimdir. Ancak işin yalnızca sahiplik ve patronluk kısmı fazla mühim değildir. Medyanın aslî unsurları olan teknik ekibin, beyin takımının ve ehl-i kelam ve ehl-i kalem taifesinin de bütünüyle yerli olması şarttır.
Medyanın aslî görevi “doğru haber” vermektir. Bu çok zor bir hâdisedir. Dünyadaki haberlerin büyük bölümü “yalan habere” dayanır. Pek çok devletin bile “yalan haber yayma birimleri” vardır. Bütün bu haberleri süzgeçten geçirmek ve doğru bilgileri okuyucuya sunmak bir maharet ister. Medya yoluyla üretilen dezenformasyon korkunç boyutlara ulaşmıştır. Bu karanlık atmosfer ülkenin yarınlarını tehdit etmektedir. Yazılı ve görsel medyanın yanı sıra sosyal medyada kullanılan ve “kirli savaş taktiğini” etkisiz kılmak çok zor bir hâdisedir. Zor olmakla birlikte aslında bu “kirli bilgilerle savaş” ve “pislik yayınları engellemek” istiklâl mücadelesinin temelidir. Şayet bu mücadelede mağlup olunursa, o devlet için beka problemi başlamış demektir.
Bizim ülkemiz, bir İslam beldesidir. İslâmiyet bu vatanın temel değeridir. Dolayısıyla “millî medya” buna çok dikkat etmelidir. En başta edipler edepli olmalıdır. Hem de edeb-i İslâmiye ile müeddep olmalıdır. Medyada yer alan elemanlar bu ülkenin temel değerlerine hem bağlı, hem saygılı olmalıdır.
Millî medya deyince, bunun olmazsa olmaz bir temel esası vardır, o da hür olmasıdır. Hür basın olmadan, gerçek hürriyet ve istiklâl olmaz. Hür medyanın olmadığı yerde diktatörlük var demektir.
Millî medya, devletin ve milletin menfaatlerini kollayacak, ülkeyi idare edenlere yol gösterecek, haksızlıkların, yolsuzlukların, zulümlerin, adaletsizliklerin üzerine gidecektir. Medyada görev alanlar, hakaret etmeden, hukuk kuralları çerçevesinde hür bir şekilde çalışacak, medya mensuplarının başı üzerinde “hapis korkusu” demoklesin kılıcı gibi sallandırılmayacaktır.
Yazılı ve görsel medyanın temel girdilerinin pahalılaşması, çok büyük sermaye gerektirmesi, “millî medyayı” tehdit eden en büyük unsurdur. Zira bütünüyle yerli olmak, yerlilikten taviz vermeden çalışmak demek, nice zorlukları ve fedakârlıkları göze almak demektir.
Haberleşme apayrı bir konudur. Maalesef ülkemizde GSM operatörlerinin büyük bölümü ecnebi sermayelidir. “Efradını câmi ağyarını mâni” konuşma yapmak neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Bu da bilhassa askeriye ve dış politika sahalarında çok ciddî bir problemdir. Ülke insanlarının hemen hemen tamamının telefon konuşmaları ve sosyal medya yazışmaları zaten kontrol altındadır ve ecnebi şirketler ülke insanımızın bütün mahremlerine rahatlıkla “erişme” imkânına sahiptir. İşte en büyük problemlerden, daha doğrusu tehlikelerden biri de budur.