İslâm’da ruhbanlık yoktur. Evlilik teşvik edilmiştir. Bütün mevcudatı ve insanı yaratan Rabbü’l Âlemin, böyle bir kanun koymuştur. Evlilikle hem erkek, hem kadın cinsi “yarım kalan yanlarını” tamamlamakta, bu dünya hayatını da mesut ve bahtiyar şekilde geçirmenin yolunu tutmuş olmaktadır.
Evli çiftlere “karı-koca” diyoruz. Bu ifadede bir sevimlilik ve asalet vardır. Karı-koca olan çift, etle-tırnak gibi olmaktadır. Onlar birbirinin ayrılmaz parçalarıdır. İslâm’da evlilik mezara kadar değil, ebediyen var olacak bir akittir. Mümin ve mümine çiftler, cennette de “karı-koca hayatını” devam ettireceklerdir. Bu bakımdan, dünya hayatında yekdiğerlerini bu yolculuk için teşvik edecek ve iki cihan saadetini kazanacaklardır.
İslâmiyet’te, “iffetli yaşayış” esastır. Nikâhsız birliktelik kesinlikle yasaktır. Nikâh olmaksızın değil bir hanımın elini tutmak, gözün ilk bakışının haricinde ikinci bakış dahi yasaktır. Aslolan budur. Bunu ihlal edenler günah işlemiş olurlar ve âcilen tevbe etmelidirler. Hanımlar için de durum aynıdır.
Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) pek çok hadis-i şeriflerinde gençleri evliliğe teşvik etmiştir. Bu hadis-i şeriflerden bazılarına bakalım. Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) buyuruyor: “Evlenmeye gücü yettiği halde evlenmeyen benden değildir.”; “Ey gençler! Evlenmeye gücü yeteniniz evlensin; çünkü evlenme, gözü haramdan ve insanı zinaya düşmekten korur. Evlenmeye gücü yetmeyenler ise, oruç tutsunlar; çünkü oruç şehveti kırar.”; “Evleniniz, çoğalınız; çünkü ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı iftihar ederim.”
Evlilik hayatının ahenkli ve huzurlu bir şekilde yürümesi için, iki tarafın da buna dikkat etmesi ve anlayış göstermesi gerekir. Bir tarafta anlayış eksikliği varsa, oluşmuşsa, diğer tarafın, daha çok anlayış ve sabır göstererek, evlilik terazisini dengelemesi gerekir. Bu hususta fedakârlık bazen erkeğe, bazen da kadına düşer. Bu hususta çok sevdiğim büyüğümüz Kars’ta medfun Ebu’l Hasan Harakânî Hazretleriyle ilgili şöyle bir kıssa anlatılır: Şeyhin bir müridi hocasını ziyaret etmek ister. Evine gidip kapıyı çalar, Harakânî Hazretlerinin hanımı kapının ardından sorulan sorulara cevap verir, ancak öfkeli olduğu bellidir. Hocasının nerede olduğuna dair tarif edilen yöne doğru gider. Bir bakar ki, Ebu’l Hasan Harakânî Hazretleri dağdan aşağıya doğru inmektedir. Ancak ortada tuhaf bur durum vardır. Aslanın üzerine odunları yüklemiş, kulağından tutmuş çekip getirmektedir. “Ya şeyh bu ne hâl!” der ve yengesinin kapı ardından söylediği sert sözleri aktarır. Harakânî Hazretleri şu cevabı verir: “İşte biz evdeki aslana sabrettiğimiz için, Allah-u Teâlâ da bu aslanı bizim hizmetimize verdi.”
İşte evlilik hayatının ahenginin bozulmaması için, evde huzurun devam etmesi için bazen tarafların bu şekilde “alttan alması, anlayış göstermesi” gerekebilir. Bizim Antep’te bir söz var; “Baklava kenarsız olmaz” denir. Yine, “Ekmeğin gevreğini içeri kıvır” şeklinde de bir atasözü var. Baklavanın tepsinin kenarına gelen kısmı biraz sert olur. Evde yapılan ekmekler yemeklerden önce sulanır, sofraya sarılır ve böylece yumuşatılır. Yufka ekmeği gibi olur. Ancak bazen kenarda sert kısım kalabilir. İşte onu da içeri kıvırarak ye, denilir. Evlilik hayatında da böyledir, ufak tefek kusurlara bakmamak gerekir.
Sözüm bizim takıma, yani erkek taifesine: Ey erkekler topluluğu! Lütfen hanımınızın kıymetini bilin. Onların ne kadar çilekeş, fedakâr, gayretli olduğunu unutmayın. Evin temizliği, çamaşır, bulaşık, ütü, yemek, derken çocukların bakımı… Bunların her biri çok meşakkatli işler. Hele de çocuk bakımı… Bu gayretli hanımlara değil ekşi yüz göstermek, kem söz söylemek, elini öpmek gerekir.
Biraz mahremce olacak ama bunu da söyleyeceğim: Zındıka komitesi yuvaları dağıtmak için, bilhassa erkekleri baştan çıkarıcı dizi filmler, filmler çeviriyor. Tiyatro oyunları hazırlıyor. Orada bakımlı, dekolteli bayan oyuncuları kullanıyor. Bir bayan oyuncunun söylediklerini medyadan okumuştum. Sahnesi için tam dört saat makyaj yapmışlar. Ey erkekler topluluğu; bu dört saat makyaj için uğraşan, yüzüne bir kilo boya çalan aldatıcı güzelliğe değil, sadece çocuklarınızın anasına bakın. Onların kıymetini bilin, teşekkür edin. Onu başınızın tacı yapın.