Geçen yazımızda, zaferden sonra neler olduğunu yazdık ve bu hâdisenin insanlık tarihinde bir benzerinin olmadığını belirttik. Peki ne olmuştu da bir-iki yılda bu şekilde muazzam bir değişiklik olmuştu? Bu sorunun cevabını bulmak için, bir-iki şifreyi çözmemiz gerekmektedir.
İlk şifre İngiltere Müstemlekat Nazırı (Sömürgeler Bakanı), sonradan başbakan olan Gladstone’nin (Gladiston) şu sözünde gizlidir: “Bu Kur’an İslâmların elinde kaldıkça, biz onlara hakiki hâkim olamayız, tahakkümümüz altında tutamayız. Ya Kur’ân’ı sükut ettirmeliyiz veyahut Müslümanları ondan soğutmalıyız.” Gladiston niçin böyle demişti? İşgal ettikleri yerlerde bir tek Müslümanlar işgali kabullenmiyor ve başkaldırıyorlardı. Bunun sebebini öğrenmek için sömürgeler bakanı olarak bizzat Gladiston bölgeye gidip inceleme yapmış ve incelemesinin neticesini İngiltere Avam Kamarası’nda eline Kur’ân’ı alarak bu şekilde açıklamıştı.
Şimdi gelelim diğer şifreye. Bu şifrenin adı Lozan görüşmeleridir. Orada çok enteresan görüşmeler olmuştur. Bunların en mühimleri yazıya, kayda geçmemiş, resmî belge halini almamıştır. Ancak gayr-ı resmî olarak yapılan bu görüşmeler, sonradan icraat olarak resmiyete dökülecektir. Bu görüşmelerin bir kısmı o devirdeki İngiliz basınında yer almıştır. Ülkemizde ilk olarak Büyük Doğu mecmuasının 6 Ekim 1950 tarihli 29. sayısında yer almıştır. O tarihte Lozan’ın bir numaralı siması İsmet İnönü hayattadır ve bu yazılanları tekzip etmemiştir. Bu yazı sonraları birçok kitapta yer alacaktır. Büyük Doğu mecmuasında yer alan “Lozan’ın İçyüzü” başlıklı yazıyı iktibas edelim ve birlikte dikkatlice okuyalım:
“İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon, nihayet en mânidar sözünü söyledi. Dedi ki:
“Türkiye İslâmî alâkasını ve İslâm’ı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur ve Hıristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz.”
“Lozan’da Türk murahhas hey’eti başkanı bulunan ve henüz hakiki kasıtları anlamayan İsmet Paşa, bir aralık bütün Hıristiyan emellerinin Türkiye’yi mazisindeki ruh ve mukaddesatı kökünden ayırmak olduğunu sezdiği halde, şu gizli ivaz ve teminatı veriyor ve diyor ki:
“Eskiden beri kökleşmiş ve köhne engellerden... yani an’ane-i İslâmiyet’ten kurtulmak hususunda besledikleri -yani İsmet’in beslediği- azmin inkâr edilmez delilidir.
“Harfi harfine iktibas ettiğimiz bu sözlerle, Türk Başmurahhasının, yani İsmet’in, eskiden kökleşmiş ve köhne olmuş engellerden kurtulmak hususunda Türk milletine beslediği kat’î azimle ne kastettiğini ve bunu hangi maksat altında İslâmiyet düşmanlarına ivaz (karşılık olarak verilen şey, bedel) diye takdim ettiğini sormak lazımdır.
“Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarası’nda, “Türklerin istiklâlini ne için tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevap:
“İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.”
“Artık bunun üzerine her şey apaçık anlaşılıyor değil mi?
“Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri tek kelime ile Yahudiliktir. Buna me’mur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvela Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizm şeflerine, Türk maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani masonluk hasebiyle Kur’an’ın ahkâmını kaldırmak; milleti dinsiz yapmak.” (Büyük Doğu 6 Ekim 1950, sayı: 29, sh. 3).
Lozan’daki Türkiye’yi temsil eden heyete dahil olan Hayim Naum, Amerika ve İngiltere’de temaslarda bulunarak Lord Gürzon başta olmak üzere ilgililere şöyle demişti: “Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyet’i ve İslâmî temsilciliklerini, ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum.”
Ülkemizle ilgili mühim görüşmeleri yapanlardan; Hayim Naum, Lord Gürzon, Gladiston Yahudi idi. Bu üçlünün BOP planının yol haritasını Lozan’da çizdiklerini söyleyebiliriz. Planın baş hedefi, görüldüğü üzere ülkemizdir. İşte ne olmuşsa olmuş, o tarihten sonra geçen yazımızda belirttiğimiz icraatlar, yani dünyanın en tuhaf hâdiseleri peş peşe meydana gelmişti. Bu “büyük depremin” artçı şoklarını bu yazıyı yazdığım 2023 yılının Ağustos’una kadar yaşamaya devam edecektik.