43,6618
38,4409
3.989,41
İstanbul’dan içeriye girdikten sonra devasa binalara bakıyorum. 20, 30, hatta 40 katlı. Bazen binalar yan yana bir duvar gibi. Şimdi hangi semte giderseniz aynı manzarayla karşılaşıyorsunuz. İnsan düşünüyor: İnsan burada nasıl yaşar? Herhalde bir tek uyumaya yarar. Çocuklar ne yapacak, evin hanımı ne yapacak? Hemen herkes dört duvar arasında. Yemek yiyecekler, televizyon seyredecekler ve yatacaklar. İşte o kadar…
Hoş, sadece İstanbul mu, şimdi Anadolu’nun bütün şehirleri hemen hemen aynı vaziyette… İnsanlar artık “dört duvar arası” bulduklarına razı. Öylesine bir hayata alışmış durumdalar. Bir bu hapishaneyi andırır hayat tarzına, bir de bizim tarihi Antep evlerine ve bu evlerden müteşekkil sokaklara ve mahalleye bakıyorum. İnanın günümüz insanlarına acıyorum.
Müsaadenizle bizim tarihî Antep evlerini kısaca tanıtayım: Her evin en az iki insan boyu yüksekliğinde duvarları vardır. Bu duvarlar, mahremiyet kalesidir. Kapıdan içeriye girdiğinizde sizi bir “hayat” karşılar. Bizim orada bu avluya “hayat” denilir. Niçin hayat? Zira bilhassa baharları ve yazları vaktin çoğu burada geçer. Bu hayatın orta yerinde bir fıskiyeli havuz bulunur. Bir köşede de kuyu… Hayatın bir köşesinde asma ve bu asmanın sarındığı çardak vardır. Üzüm mevsiminde o çardaktan aşağıya o güzelim üzüm salkımları sallanır. Başka bir köşede incir veya dut ağacı… Kurutmalık, salça ve şire zamanları bu hayatta komşu hanımları toplanır ve imece usulü, kışlık zahirelerini hazırlarlar, bir yandan da laflarlar. Evler iki katlı olunca, alt katta, ocaklık, yani mutfak kısmı bulunur. Haftada bir ev ekmeği pişirilir. Yemekler burada pişer. Odalar geniş ve ferahtır. Her odada yatakları koyacak “yüklük” bulunur. Pencerelere “tağa” denilir. Burada kışın çocuklar oturup karın yağışını seyrederler. Odaların bir bölümünde banyo kısmı bulunur. Banyo olmayan evlerde eşiklikte yıkanılır. Onun için, “Evde varsa eşiklik, hamama gitmek eşeklik” denilmiştir. Odaların birinin üzeri çatı ile kaplanmıştır. Oraya merdivenle çıkılır ve kışlık zahire konulur. Eskiden kışlık erzaklar toptan alınırdı. Bulgur, simit (çiğköftelik bulgur), unluk buğday. (Bu buğdaylar değirmene götürülüp un yaptırılır ve bu unla evde ekmek, katmer yapılırdı.)
Evlerin birinin üzerinde çatı olmazdı. Etrafı briketle veya korkulukla çevrili olurdu. Yazları en güzel kısım bu “yazlık” kısmıydı. Burada oturulur, yemek yenilir ve akşamleyin de döşekler serilir, burada yatılırdı. Yıldızları seyrede seyrede yatmak ne hoş olurdu.
Kaç çocuk olursa olsun, bu evler çocukların kurtlarını dökmesine müsaitti. Avluda çift kale maç bile yaparlardı. Üstten vuran yok, alttan dürten ve şikâyete gelen yok. Çocuklar hürâzat büyür, stres nedir bilmezlerdi.
Şehrimizdeki belediye başkanlarını gördüğümde onlara iki hususu söylemişimdir: 1) Şehrimizde tek parti devrinde satılmış olan camilerin, mescitlerin, tekkelerin ve medreselerin tekrar satın alınıp aslî hallerine kavuşturulması. Kalenin üzerindeki caminin aslına uygun şekilde ihya edilmesi… 2) Antep evlerinden müteşekkil nezih bir mahallenin çarşısı ile birlikte teşekkülü…
Yıllar önce Manisa’nın Turgutlu ilçesinde bir dostun evinde misafir olmuştum. Orada bir mahalle, benim düşündüğüm projeye yakın teşekkül etmişti. Tripleks evler. Her evin bir bahçesi var. Mimarileri aynı. Bu yapıyı bozmak yasak. Mutfaktan boydan boya camekânlı kısımdan bahçeyi seyrediyorsunuz. Kar yağınca bu kısım bir başka güzellikte oluyor. Bahçede güller ve türlü çiçekler yetişmiş. Ne güzel. Bu projeyi üreten belediyeyi tebrik ediyorum.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.