43,6116
38,4398
3.962,19
Allahu Azimüşşan’ın 124 bin peygambere tebliğ buyurduğu din tektir ve onun da adı İSLAMİYET’tir. İslamiyet ise devletsiz ve halifesiz icra ve tatbik edilemez. Devlet kurmak ve devlet idarecisi seçmek farzdır. Kur’an-ı Azimüşşan’da Talut kumandasındaki İslam ordusu ile Calut kumandasındaki kâfir ordusunun savaşının anlatıldığı Bakara Sûresi’nin 246-251. âyet-i kerimeleri ibretlidir. 251. âyette devlet kurmanın ehemmiyeti anlatılmaktadır. Bu âyet-i kerimeye meâlen bakalım:
“Allah’ın izniyle onları yendiler. Dâvud, Câlût’u öldürdü. Allah ona (Dâvud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah insanlardan bir kısmı ile diğerlerini savup hizaya getirmeseydi, elbette yeryüzünde nizam bozulurdu. Lâkin Allah, bütün insanlığa lûtuf ve keremi ile muamele etmiştir.”
“Hülasatu’l Beyan” tefsirinde bu âyet-i kerimedeki hikmetler ve dersler şu şekilde nazarlara sunulmaktadır:
“Harbin meşruiyetindeki hikmet; âlemin intizamına badi [sebep] olması olduğunu Vacip Tealâ bu âyette beyan etmiştir. Çünkü bazı nâsın [insanların] zulmünü bazı âharla [diğerleriyle] defetmemiş olsaydı, zalimler galebe ederek, mazlumlar perişan olur ve bütün dünya zulümle dolar, âlem harap olur ve yeryüzü bütün mefsedet [kötülük] içinde kalırdı. Şu halde muharebeyle fâsıkları ve kâfir ve zâlimleri kahr u tedmirle mazlumlara muavemet edip, zalimlerden onların intikamını almak ayn-ı adâlet olduğundan fisebilillah mukatelenin, âlemin salahına sebep olacağında şüphe yoktur. Binaenaleyh; zulmü ref’ü izale için fisebilillah muharebenin meşru olması Cenab-ı Hakk’ın âleme fazl u ihsanı cümlesindendir. Yahut ‘Emr-i bilma’ruf ve nehyi anilmünkerle âlemden fısk u fücuru defetmemiş olsaydı, âlem fısk u fücur, fitne ve fesad ile dolardı’ demektir. Çünkü enbiyanın şeriatı olmasaydı, münazaa ve husumet; adaletle faslolunmaz ve herkes bildiğini işleyeceğinden bütün dünyanın herc ü merc içinde kalacağı şüphesizdi. Binaenaleyh; fasl-ı husumat ve ref-i zulümat için taraf-ı İlâhiden gönderilen şeriat-ı eimme, ulema ve ümera, yoluyla tatbik edip riayet etmezlerse hiçbir zaman fesadın önü alınmaz, felaket felaketi takip eder. Amma böyle riayet olunduğunda herkesin hakkı yerini bulacağı cihetle rahat-ı ammeyi mucip olacağında şüphe yoktur. Şu halde husumatı adaletle fasletmek ve ammenin rahatını temin eylemek için şeriat lazım olduğu gibi şeriatın ahkâmını icra edecek hükûmet ve o hükûmete de bir reis lazımdır. Şu halde Allahu Teâlâ, gerek bu ve gerek bundan evvelki âyetlerle, enva-ı fesadı şeriatla izaleyi emir buyurduğu gibi, şeriatı tenfiz edecek bir reis-i hükûmetin de nasb-ü tayin olunmasını kullarına emretmiştir.” (Hülasatü’l Beyan, c. 1-2, s. 455)
Bütün peygamberlerin aslî görevlerinden biri işte bu şekilde İslam devleti kurmak ya da kurulan devletlerin idarecilerini İslam’a davet etmek, Allah’ın hükümleriyle hükmetmelerini sağlamaktı. Cenab-ı Hak bu şekilde gayret gösteren peygamberlerinden bazılarına devlet reisliği de ihsan buyurmuştu. Hz. Davud Aleyhisselam ile oğlu Hz. Süleyman Aleyhisselam bu şekilde aynı zamanda devlet reisi idiler. Sâd Sûresi’nin 26. âyet-i kerimesine meâlen bakalım:
“Ey Dâvud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O, halde insanlar arasında hak ve adâletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, yoksa bu seni, Allah’ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.”
Âl-i İmran Sûresi’nin 98-112. âyet-i kerimelerinin tefsir edildiği “İ’cazu’l Kur’an”da bu âyet-i kerimenin meâli verildikten sonra şöyle denilmektedir:
“Demek, bu âyet-i kerimelerin sarahatine ve ulemâ, fukaha ve müfessirlerin beyanatına göre; din-i İslâm, tam ma’nâsıyla halifesiz ve devletsiz icra ve tatbik edilemez. O halde, ‘İslâmiyet, bir devlet şeklini önermez’ diyenler, mezkûr âyet-i kerimelerin ma’nâsına muâraza edip hadlerini aşıyorlar, bin seneden fazla hükümferma olan İslâm devletini inkâr ediyorlar. Demek, bu kimseler ilmî hiçbir delile dayanmaksızın sadece cehâletle hükmediyorlar.” (Yahya Zekeriyagil. İ’cazü’l Kur’an, s. 42)
Allahu Azimüşşan, devlet kuran ve devlet reisliği yapan peygamberlerine hususi ikramı olarak mucizeler vermişti. Mesela Davud Aleyhisselam demir cevherini hamur gibi yoğurmakta, ondan zırh ve kılıç yapmakta idi. Hz. Süleyman Aleyhisselam hayvanların dilini biliyordu. Peygamber Efendimiz’e (asm) binden fazla mucize verilmişti. En büyük mu’cize ise devlet idaresinde temel esas olan Allah’ın kitabı ve Kelamullah idi…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.