Dini Fetva Yerine İstikamet Bilinci Üzerine İnşa Etme

    Dini Fetva Yerine İstikamet Bilinci Üzerine İnşa Etme

Genel olarak din ve özelde İslam hakkında konuşmak tıpkı tıp, mühendislik gibi alanlarda olduğu üzere uzmanlık gerektirir. Bu nedenle insanların dini konularda konuşurken yerini bilmesi ve yetkin olmadıkları konularda işi bilene bırakması gerekir.

 

Öte yandan dini konularda ihtisas yapmış hocalarımızın farklı yorumları her zaman olmuştur, olacaktır. Hayata dair meselelerin onların yorumları ile şekillenmesi gayet doğaldır. Ancak bu konuda aşırıya gitmek ve fetvayı dinle özdeşleştirmek bazen yanıltıcı olabilir. Çünkü doktorun teşhisi gibidir fetva. Yorumla iç içedir. Bu yüzden farklılıklar doğaldır.

Diğer taraftan insanlarımızın hayata dair en ufak detayları bile sürekli bir biçimde fetva makamına arz etmesini yerinde bulmadığımızı ifade etmek isterim. Mamafih dini gelenekte bu konuda çok geniş bir literatürün oluşması halkın bu yöndeki talepleri ve ilim adamlarının hassasiyetleri etkili olmuştur. Ancak dini, ahlaklı bir insan olma yolunda güçlü bir etken haline getirmek için dindarlığı helal haram hassasiyeti kadar Allah ve kul hakkı bilinciyle yoğurmalı ve bu yolda bir söylem geliştirmelidir. Aksi takdirde (haklı bir biçimde) haramdır diyerek şundan bundan sakınan ama -maalesef- hiç vicdanı sızlamadan kul hakkı yiyen müslüman tipini daha fazla görmeye başlayacağız.

 

Bu nedenle aşağıdaki prensipleri not edebiliriz:

 

1- Din bir iman ve ahlak/amel işidir. İman kalbin teslim olması, ahlak ise tüm davranış alışkanlıklarının ilahi iradeye teslim oluşudur. İkisi birlikte istikamet demektir. İstikamet, ihlas ve takva duygusuyla yaşamaktır.

2- Dini bir kurallar aracı ve fetva havuzu gibi telakki etmek ve dini temsil durumunda olanlara sürekli bu yönde sorular sorarak her şeyin fetvasını sormak ister istemez hayatı daraltacaktır. Bu nedenle Hz Peygamber (as) bazen ashabına her şeyi en ince ayrıntısına kadar sormayı yasaklamış, kimi konuları müslümanların istikamet ve takva duygusuna yaslanan vicdanlarına ve örf-adetlerine bırakmıştır.

3- Kur’anın veya sahih sünnetin açıkça hüküm bildirmediği durumlarda aklın/hikmetin ve dinin temel ilkeleri (din, akıl, can, ırz ve malın korunması) ışığında sağlık şartları, menfaat-zarar dengesi, toplumun maslahatı, insan fıtratı, önceki dinlerin uygulamaları, Hz. Peygamber döneminde uygulamalar gibi kriterler dahilinde sonuca varılır. Dinde esas olan yasaklama değil, ibaha/serbestlik/helalliktir. Bu nedenle “şu haramdır bu helaldir” derken dikkatli olunmalı. Ayrıca fetva makamları da Peygamber efendimizi örnek alarak dini, hayatı daraltan bir kurallar yığını gibi değil, hayatı yaşanır kılan bir rahmet kaynağı olarak telakki etmelidir.

4- Mezhep ihtilaflarının önemli bir nedeni hadislerin kabulüdür. Bir mezhebe göre herhangi bir hadis fetvaya esas derecede kuvvetli iken, başka mezhebe göre değildir. Buna usül ve yorum farklılığı da eklendiğinde mezhepler arası farklı fetvalar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, bir konuda mezhepler arası önemli derecede fark varsa orada “ümmetimin ihtilafı rahmettir” hadisi ilke kabul edilerek esneklik esastır denilebilir.

5- Yeme-içme ve sosyal hayat ile ilgili konularda örfün büyük bir belirleyiciliği vardır. Bu nedenle ilgili fetvaların toplumdan topluma değişmesi doğaldır. Mesela Orta Asta Türkleri (müslümanlar da dahil) asırlardır at etini kıymetli bir ikram olarak kabul ederken, Anadolu’da at eti yasaktır, dinen de mekruh görülmüş, Mevlid kandili ülkemizde kutlanırken, Suudi Arabistan’da bidat kabul edilmiştir.

6- Kur’andan ve Peygamber efendimizden anladığımız kadarıyla “din istikamet”tir. İman kalp ile istikamet davranışladır. İstikametin zıttı savrulma ve bozulmadır/fesattır. Şunu bunu yemek helal mi diye soran ancak kul hakkı yerken hiç vicdanı sızlamayan biri ideal bir mümin olabilir mi?

7- Müslümanlık bir yönüyle şekil ve kurallarla kendisini gösterir. Ama esasta Müslümanlık hayatı Allah’a kulluk ve istikamet bilinciyle yaşamaktır. Peygamberimiz bir müftü değildi, fetva vermezdi; muallimdi, rehberdi, öğretir, örnek olurdu, yol gösterirdi.

 

Elbette bu, bugün fetva verilmez anlamına gelmez. Zira hayat devam ettikçe dini sorular ve fetvalar olacaktır. Ama dini fetvalar üzerine inşa etme yerine bir eğitim, duygu, zihin ve hayat biçimi olarak telakki etmenin daha isabetli olduğu kanaatindeyim.

‎اسْتَفْتِ قَلْبَكَ وَاسْتَفْتِ نَفْسَكَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ الْبِرُّ مَا اطْمَأَنَّتْ إِلَيْهِ النَّفْسُ وَالْإِثْمُ مَا حَاكَ فِي النَّفْسِ وَتَرَدَّدَ فِي الصَّدْرِ وَإِنْ أَفْتَاكَ النَّاسُ وَأَفْتَوْكَ

“İyilik/helal içine sinen, kötülük/günah ise seni içten içe rahatsız edendir, bu nedenle sadece insanların (şu helal bu haram) dediğine bakmak yerine, kalbinin sesini dinle” anlamındaki hadis-i nebevi gereği İslam, uzmanların görüşlerine önem verdiği kadar, müslümanların vicdanlarına da hitap eder, güvenir. Yeter ki o vicdan/bilinç istikamet üzerine olsun.

Vesselam...



Bu makale için yorum yaz

Not: Telefon ve E-Posta'nız gizlilik şartları gereği tarafımızca gizlenmektedir. "Yorum ve İsminiz" herkese görünür şekilde olacaktır. Hakaret ve buna dayalı tüm sorumluluk size aittir.